15 Mayıs 2012 Salı

Radyasyon tepesi Çamlıca

İstanbul Çamlıca’daki radyo ve televizyon vericilerinden kaynaklanan elektromanyetik radyasyon, sağlığa zarar verdiği bilinen sınırların onlarca katına ulaşıyor.

Elektromanyetik radyasyon, insan ve çevre sağlığını tehdit ediyor. Dünya Sağlık Örgütü ve bağımsız bilim adamlarının en üst perdeden dikkat çektiği tehlikeden korunmak için öncelikle tedbirli olmak gerekiyor.

İstanbul’un şiirlere şarkılara ilham veren tepesi Çamlıca’nın eteklerinde kime dokunsanız bin ah işitiyorsunuz. Tepe ve civarında âdeta kanserden geçilmiyor! Televizyon ve radyo vericileriyle dolu tepe çevresinde oturanlar, ayrıca uykusuzluktan, baş ağrısından, yorgunluktan, sinir bozukluğundan da şikâyetçi. Babasını kısa bir süre önce kansere kurban veren Kısıklı Mahallesi Muhtarı Erkan Kalkan, burada oturan 30 bin kişinin 30 bininin de elektromanyetik kirlilikten rahatsız olduğunu söylüyor.

Ferah Mahallesi’ndeki Irmak Sokak’ta da durum aynı. 30’lu yaşlarda iki genç anne ve 40’lı yaşlarda bir taksici kanserle mücadele ediyor. Kimliklerinin açıklanmasına rıza göstermedikleri için isimleri bizde mahfuz. TRT’nin 1972’de inşa ettiği beton verici kulesinin yanı başındaki evine doğru bastonuyla çıkan 79 yaşındaki Battal Polat, vericilerin, özenerek diktiği kiraz ağacını bile kuruttuğunu söylüyor. Yatağa mahkûm olan eşi Gülcemal Polat’ın felcini de elektromanyetik kirlenmeye bağlıyor. Battal Polat, sokağındaki kanser ve felç hastalarını bir nefeste sayıveriyor. Üsküdar Belediye Başkanı Mustafa Kara da bölgede ev ve ofis kiralamayı düşünen yabancıların elektromanyetik kirlilik ölçüm sonuçlarını görünce vazgeçtiklerini belirtiyor.

Çamlıca’da vericiler sebebiyle gözle görülür hâle gelen rahatsızlık ve hastalıklar, aslında hepimizin başında “Demokles’in kılıcı” gibi asılı duruyor. Her yanımızı saran elektrikli cihazlardan yayılan elektromanyetik dalgalarla iç içe yaşıyoruz. Orta yaşlarda olanlar, dede, hatta baba eviyle kıyaslanmayacak kadar çok elektrikli cihaza sahip. Bu akımın hep yukarı doğru hareket edeceğini söylemek için kâhin olmaya gerek yok. Âdeta vücudumuzun bir organı hâline gelen cep telefonları, her gece önünde saatler geçirdiğimiz televizyonlar birer manyetik radyasyon yayıcısı. Evimizdeki kablosuz modem ve bilgisayarımız hiç de masum değiller. Kullandığımız cihazları saymaya kalksak herhâlde derginin sayfaları yetmez. Buzdolabı, çamaşır, saç kurutma ve tost makineleri, fırın, tasarruflu ve floresan lambalar, kombi, klima…

Elektromanyetik radyasyona maruz kalmamız sadece evimizle sınırlı değil. İş yerlerinde fotokopi makineleri, bilgisayarlar ve diğer teçhizatlardan yine radyasyon fışkırıyor. Devlet dairelerine ve havaalanlarına girerken geçtiğimiz metal dedektörlerinde iyice ışınlanıyoruz. Hadi işi gücü geçtik; gelelim hafta sonuna. Aile boyu gidilen alışveriş merkezlerinin kapısında da bırakmıyor peşimizi radyasyon. Hele hele tren, metro ve uçak yolculuklarında da yüksek miktarda elektromanyetik radyasyon alıyoruz.

Ne yazık ki ölümcül tesirleri uzun zaman içinde ortaya çıkan elektromanyetik alanların sigara gibi yakayı ele vermesi gecikeceğe benziyor. Biraz sabrınız varsa bu yaygın tehlikeyi enine boyuna inceleyelim. Tartışılan bu konu hakkında dünyadaki gelişmelere göz atalım.

Elektomanyetik=radyasyon

Elektromanyetik dalgalar, boşlukta ışık hızında titreşerek (saniyede 300 bin km) yol alırlar. Yayılma hızı, dalgaların geçtiği ortamın elektriği ve manyetik özelliklerine göre değişir; dalga boyu, frekansı ve hızı arasında ilişki vardır. Işık hızını dalga boyuna böldüğünüzde, elektromanyetik dalganın frekansını bulursunuz. İşte doğal ve suni olarak üretilen elektromanyetik dalgalar, frekans ve dalga boyuna göre tasnif ediliyor. Elektromanyetik dalgalar, madde içine nüfuz edebilme özelliği sebebiyle radyasyon olarak da adlandırılıyor. Radyasyonlar, madde içine nüfuz edip atomları iyonlaştırması (atom moleküllerinden elektron koparabilmesi) ya da iyonlaştırmaması itibarıyla iki sınıfta inceleniyor. Cep telefonları, haberleşme cihazları ve tüm elektrikli cihazlar, iyonlaştırmayan radyasyon (0-300 GHz) içinde ele alınıyor. Nükleer radyasyon, nötron, proton, alfa, beta tanecikleri, x-ray, MR ve röntgende kullanılan x ve gama ışınları ise iyonlaştırıcı radyasyon (300 GHz ve üstü) türünde yer alıyor.

Elektromanyetik radyasyon da kendi içinde iki ana gruba ayrılıyor. Çok düşük frekanslı radyasyon (ELF) ve radyo frekanslı radyasyon (RF). ELF radyasyona elektrik iletim hatları, evlerdeki elektrik tesisatları, elektrikli aletler yol açıyor. RF radyasyonun faili ise cep telefonları, baz istasyonları, radyo ve televizyon vericileri, modemler, radar, jammer ve mikro dalga fırınlar… Elektromanyetik dalgaların yansıma, kırılma, girişim ve polarizasyon özelliği bulunuyor. Bu dalgalar enerji taşıyor. Geçtikleri ortama iyonizasyonun yanı sıra uyarım ve ısı enerjisi de taşıyor.

İşte elektromanyetik dalgaların bu özellikleri insan bünyesinde muhtelif menfi tesirlere yol açıyor. İnsana da bir manada elektrikle çalışan bir mahlûk diyebiliriz. İnsan bedeni fonksiyonlarının hepsi 1-250 mikro volt gerilimli elektrik uyarılarıyla gerçekleşiyor. ELF radyasyonu dışarıdan bu hassas sistemi etkileyerek tabii dengeyi bozabiliyor. Elektromanyetik alanların iki tür biyolojik tesiri bulunuyor. Kısa sürede; baş ağrısı, göz yanması, yorgunluk, gece uykusuzluğu, hâlsizlik, baş dönmesi hissediliyor. Uzun sürede ise insan bünyesindeki moleküler ve kimyasal bağlara, hücre yapısına ve bağışıklık sistemine zarar veriyor.

Elektromanyetik kirlenme ve biyolojik tesirleri konusunda Türkiye’de en tanınmış uzmanlardan biri Boğaziçi Üniversitesi Elektronik Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Selim Şeker. Cep telefonu ile uçak kokpitinden görüşme yapılmadığına dikkat çeken Şeker, manalı bir benzetmede bulunuyor: “Uçağın haberleşmede ve kendi dâhili kumandasında kullandığı frekansla cep telefonunun frekansı örtüşüyor. Ortada açık bir risk var. Hem de ısı ile ilgili olmayan bir risk. İşte cep telefonu sinyalleri bir manada insanda da beyin kaynaklı elektrik düzenini bozarak benzer etki yapıyor.”

Düşük frekanslı radyasyon

Şeker’e göre elektromanyetik kirlilik konusundaki en etkili cihaz cep telefonları. Ateş tuğlası ebadındaki ticari ilk cep telefonu Motorola Dynataç 8000 X, 1983’te piyasaya çıktığında 4 bin dolardan satılmıştı. Bugün sektör, dünya nüfusunu geçen cep telefonu üretimiyle global çapta yaklaşık 1,5 trilyon dolarlık hacme ulaşmış durumda. Abone sayısı 4,8 milyar civarında. Türkiye’deki rakam ise 65 milyon. Bunun yüzde 44’ü ise 3G abonesi. Türkiye’deki pazarın büyüklüğü ise 30 milyar dolar olarak ifade ediliyor. Dünyanın en büyük 4. cep telefonu pazarı olan ülkemizde 136 milyon aktif cep telefonu bulunuyor. Yaklaşık 46 bin baz istasyonu sinyal yayıyor. Kaçak yollarla gelenler de hesaba katıldığında mobil hizmetlerin başlamasından bu yana yurda 225 milyon cep telefonunun girdiği tahmin ediliyor. Türkiyeli aboneler yılda 38 milyar 500 bin mesaj atarak 2011’de Avrupa şampiyonu oldu. Ayrıca her bir abone yıllık ortalama 261 dakika konuştu.

Elektromanyetik kirliliğin olumsuz tesirleri, dalganın frekansına, güç ve alan yoğunluğuna, kaynağın uzaklığına, maruz kalma süresine, etkilenenin ölçülerine ve elektriğin özelliklerine göre değişiyor. Mesela, ortalama bir baz istasyonunun yaydığı radyasyon 10 volt/metre. Fakat ütününki 50 volt/metre. Bu durumda ‘Ütü daha zararlıdır’ demek yanlış. Çünkü cep telefonundan kaynaklanan radyasyonun sınır değeri 41 volt/metre iken ütüde bu rakam 5000 volt/metre. Yani her kaynağı, kendi güvenlik limiti ile karşılaştırmak gerekiyor. Üstelik âdeta bir organ hâline gelen cep telefonunun sinyaline maruz kalma süresi, diğer cihazlarla karşılaştırılamayacak kadar uzun. Bu noktada özellikle hamileler ve çocuklar daha yüksek risk grubunda bulunuyor. Elektromanyetik kirlenme duyularla hissedilmiyor. Vücut ısısını 0,5 ila 2 derece arasında artırıp dengeyi bozuyor. Beyinde 0,5-120 Hz arasında oluşan beyin dalgaları aynı zamanda elektromanyetik alanlar. Beyin dalgaları, işlevleri yönüyle 6 banda ayrılıyor. Bu dalgalar beyinde gerçekleştiğinde insan; korku, sevinç, düşünce gibi ruh hâllerini yaşıyor. Ev içinde kullanılan tüm elektrikli cihazların 50 Hz frekanslı olması sebebiyle, verdikleri radyasyon beyin dalgaları ile eşleşebiliyor.

Günümüzde cep telefonlarını savunan çevreler, özellikle cep telefonunun ısı etkisini öne çıkarıyor. Cep telefonu haberleşmesinde kullanılan frekansın ‘iyonlaştırıcı radyasyon’ üretmediğine dikkat çekiyorlar. Oysa cep telefonlarının ısı ile ilgili zararlarının yanı sıra başka olumsuz etkileri de bulunuyor.

2007’de uzmanlar bir araya gelerek dünyada büyük yankı uyandıran ‘BioInitiative Report” isminde kapsamlı bir rapor yayımladı. www.bioinitiative.org internet adresinden ulaşılabilen raporda, elektromanyetik alanların güvenlik standartlarının, ısı ile ilgili olmayan biyolojik tesirlerine göre yeniden ve acilen düzenlenmesinin zaruri olduğu belirtiliyor. Ayrıca, dünyada muhtemel bir beyin tümörü salgını ve farklı hastalıkların yaşanacağına dikkat çekiliyor. Raporda en dikkat çekici bölüm çocuklara ayrılıyor. ABD’de yapılan bir çalışmaya göre taşıma hatları ve evlerdeki cihazların yaydığı çok düşük frekanslı radyasyon (ELF) sebebiyle görülen çocuk lösemisi yüzde 20-35 oranında.

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) de 2007’de yayımladığı raporunda çocuk kanserlerinin evdeki düşük yoğunluklu manyetik alanlarla bağlantısını kabul etti. Time dergisinin 24 Şubat 2003 tarihli sayısının 46-47. sayfalarındaki habere göre, İsveç Lund Üniversitesi’nden Prof. Dr. Leif Salford, geniş çaplı biyolojik deneylerin sonuçlarını ABD’deki Journal of National Institute of the Environmental Health Science adlı bilim dergisinde yayımladı. Bu çalışmaya göre; çok az miktarda bile olsa cep telefonundan yayılan radyasyon hücrelere zarar veriyor ve ölümlerine bile neden oluyor. Cep telefonu radyasyonu, zararlı maddelerin beyne girmesine yol açıyor. İki saat cep telefonu dalgalarına maruz bırakılan farelerin beyin hücreleri AB standartlarının 1000 katı altındaki radyasyon seviyelerinde bile öldü. Bu değere cep telefonu kullanırken kolayca ulaşılıyor. Pasif sigara içicileri gibi cep telefonu yakınında bulunanlar da zarar görüyor.

Başka bir araştırmada ise dünyaca tanınmış 16 bilim insanı, güvenlik standartlarını belirleyen Uluslararası İyonlaştırmayan Radyasyondan Koruma Komitesi’nin (ICNIRP) limitlerini ve güvenlik standartlarını belirleyen görüşlerini kabul etmediklerini açıkladılar. Bu bildirgede güvenlik standartlarının önemli hatalar içerdiği, kasten yanlış yapılan sunumlara göre oluşturulduğu ifade edilmişti.

Çalışmalara son noktayı Dünya Sağlık Örgütü koydu. Kansere sebep olan radyasyonu özelliklerine göre gruplayarak her yıl duyuran Dünya Sağlık Örgütü Kanser Araştırma Ajansı (IARC), yüksek gerilim hatları ve evdeki düşük elektromanyetik frekanslar’dan (ELF) sonra cep telefonlarını da muhtemel kanserojenlerin bulunduğu 2-B grubuna dâhil etti. Bu durum, 31 Mayıs 2011’de 208 no.lu basın bildirisiyle kamuoyuna duyuruldu. Bu konuda ayrıntılı bilgi, http://hps.org/hpspublications/articles/cellphoneuse.html internet adresinden alınabiliyor.

Peki, çok sayıda bilim insanının itiraz ettiği güvenlik standardı nedir? Bu standart cep telefonları için Özgül Soğurma Değeri adı verilen İngilizcesinin baş harfleri ile anılan ‘SAR’ değeri. 1998’de belirlenen kıstaslara göre bu değerin cep telefonları için 1’den küçük olması isteniyor. SAR değeri belirlenirken 170 santim boyundaki yetişkin birinin vücut ısısını en fazla 1 derece yükseltecek etki nazara alınıyor. Bugün kabul edilen limit değerler yerine meslek ve yerleşimi sebebiyle elektromanyetik alanlara şiddetli ve uzun süre maruz kalanlar için daha farklı güvenlik kıstaslarının belirlenmesi gerekiyor. Ayrıca, farklı radyasyon türleri için farklı limitler konulması icap ediyor. Sınır değerlerin çocuklar dikkate alınarak yeniden şekillendirilmesi isteniyor.

Limitler nasıl belirleniyor?

Cep telefonlarında limit değerlerin çok yüksek derecede tutulduğuna dikkat çeken Selim Şeker, “Tepe değeri koyuyorum. Bunun altında kim ne isterse yapsın.” denildiğini vurguluyor. Şeker, cep telefonu sinyallerinde çok sayıda Avrupa ülkesinde sınır değeri 1 volt/metre olarak alırken, Türkiye’de 10 volt/metre alındığını belirtiyor. Birden fazla baz istasyonundan kaynaklanan elektromanyetik kirlilikte ise ülkemizdeki sınır değer 41 volt/metre. Ülkeler arasındaki limit değerlerdeki uçurumun, ‘ihtiyat’tan kaynaklandığını söyleyen Şeker şunları ifade ediyor: “Bazı ülkeler, 1 SAR değerinin 50 hatta 100 kat altındaki değeri kabul ediyor. İhtiyatlı davranıyor.”

ICNIRP, kafada oluşacak SAR değerini 2 watt/kilogram olarak kabul ediyor. Baz istasyonları için belirlenen değer ise 900 Mhz için 42 volt/metre, 1800 Mhz için 57 volt/metre.

Şeker, kamuoyunun pek de bilmediği ilginç bir ayrıntıya şöyle dikkat çekiyor: “Limit değerler belirlenirken plastik bir manken kullanılıyor. Mankenin içine insan biyolojik özelliklerine eş değer yoğunlukta et konuluyor. Sinyal verilip sıcaklık artışına bakılıyor. Ama burada bir hata yapılıyor. Bu cansız. Cansız maddelerden elde edilen değerlerle canlıyı nasıl korursun ki? Böyle bir şey olabilir mi? Bu testin yapıldığı laboratuarlarda kokudan durulmuyor. Üstelik bu manken 200 bin dolara satılıyor. TÜBİTAK’ta var.”

Şeker’e göre, elektromanyetik kirlilikle ilgili standartlar 1998’de yayımlandı. Cep telefonları o zaman yaygınlaşmaya başlamıştı. Yeterli araştırma yapıldığı söylenemez. O tarihli standartlar hâlâ geçerli. Selim Şeker’in ‘Cep Tehlikesi’ adını verdiği bir kitabı da bulunuyor. Şeker’in üniversitedeki odası bu kitapla dolu. Şeker, kitaplarını işaret ederek “Her nedense kitapçılarda satılması engelleniyor.” diyor.

Şeker, çeşitli misallerle zenginleştirdiği uyarılarını şöyle dile getiriyor: “Amerika, 2. Dünya Savaşı’nda Japonya’nın iki şehrine atom bombası attığında ertesi sene araştırma yapılmış. Kanser oranlarında artış olmamış. Kanser için en az 10 sene geçmesi gerekiyor. Nükleer radyasyonun kurucusu Madam Curie, kanser oluşacağını bilmediği için bu hastalıktan öldü. TÜBİTAK desteğiyle İstanbul Teknik Üniversitesi’nden 14 akademisyenden oluşan heyet, 2007’de Karadeniz’in kanser haritasını çıkarırken ilginç bir sonuçla karşılaştı. En yüksek kanser oranı, Ordu ile Artvin arasında yüksek gerilim hatlarının altında yaşayanlarda görüldü. Kapsamlı araştırma 7 il ve 15 bin kanser hastası üzerinde yapıldı.”

3G, radyasyonu yaygınlaştıracak

Şeker, kıstas belirlenirken elektronik mühendislerinin görüşlerinin alınmadığını, modülasyonun önemli olduğunu belirtiyor. 3G’nin diğer cep telefonu bağlantı modülasyonuna (900-1800 Mhz) göre 10 misli riskli olduğunu ifade eden Şeker, 3G’ye aynı kriterlerin uygulanmasının yanlış olduğunu dile getiriyor. 29 Temmuz 2009’da cep telefonu operatörlerinin yoğun reklam kampanyasıyla devreye giren 3G (2100 Mhz) ile haberleşme için çok daha fazla sayıda baz istasyonu gerekiyor. Çünkü 3G baz istasyonlarının kapsama alanı diğerlerine göre yaklaşık 9 kat daha dar. Gücü ise yaklaşık 20 watt civarında. Uzmanlar, bu teknolojinin elektromanyetik radyasyonu yaygınlaştıracağı ve insana daha yakın hâle geleceği uyarısında bulunuyor. İngiltere’de bu teknolojiye geçildikten sonra baz istasyonu sayısının 70 bin civarında arttığı ifade ediliyor. 3G, alt teknolojilere göre yaklaşık 25 kat fazla bir bant genişliğini kaplıyor.

Selim Şeker, her okula kablosuz internet ağı kurulmasını ve her öğrenciye bilgisayar verilmesini ihtiva eden Fatih Projesi’nin genç nesillerin sağlığı için önemli bir tehdit olacağı uyarısında da bulunuyor. Kullanıcı gençlerin güvenlik konusunda eğitilmesi gerektiğini belirten Şeker, bu projenin gerekli tedbirler alınarak uygulanması görüşünde. Şeker’in diğer bir uyarısı da alışveriş merkezleri ve şirket kapılarındaki metal dedektörleri.

Selim Şeker, elektromanyetik tehdide daha önce maruz kalmış gelişmiş ülkelerdeki olayları da yakından takip ediyor. ABD’de sigaranın zararsız olduğunu ispat için şirketlerden para alarak çalışan ve bir de kitap yayımlayan Georges Carlo’ya dikkat çeken Şeker, Carlo’nun çalışmalarının etkisiyle ABD’de sigara yasaklarının uzun yıllar ötelendiğine dikkat çekiyor: “Cep telefonunda sigara ile aynı durum ortaya çıkınca telefon şirketleri ile Carlo anlaştı. Carlo’ya ‘Sigarada iyi iş yaptın. Şimdi cep telefonunda yap. Ne kadar istiyorsun? Al sana 25 milyon dolar’ dediler. Carlo, 1993’ten 1999’a kadar bir araştırma programı yürüttü. ABD’nin en iyi araştırmacılarını tuttu. 8 milyon dolarlık bir laboratuar kurdu. Sonuçta ekibi Carlo’ya ‘Sigarada kesin zararsız’ diyerek büyük tepki çektin. Yalan söyledin. Bunu toplum kabul etmez. Şimdi çekimser kal’ tavsiyesinde bulundu. Sonuçta ‘Cep telefonunun zararlı veya zararsız olduğunu tespit edemedik’ mealinde bir sonuç kamuoyuna açıklandı. Bu beklenmedik netice üzerine şirketler derhâl Carlo ile tüm bağlantıları kesti. Hatta yaptıkları açıklamalar ve medyadaki destekçileri vasıtasıyla milyon dolarlarca fon verdikleri adamın deli olduğunu bile iddia ettiler. Carlo’ya sıkı bir medya ambargosu konuldu. Carlo da bir yazar tutup kitap yazdırdı. Bu kitapta her şeyi itiraf etti.”

Selim Şeker ayrıca, ABD’de epey gündemde kalan Onkolog Devra Davis’in yazdığı ‘Disconnect’ adlı kitaba dikkat çekiyor. Kitapta, cep telefonu üreten bir firmada çalışan mühendisin hikâyesine yer veriliyor. Cep telefonlarının piyasaya çıktığı ilk senelerde biyolojik tesirlerini ölçmek için manken yerine mühendisler kullanılmış. Kansere yakalanan bir mühendis hakkını arayınca işten atılmış. ‘Rus Ruleti’ adıyla yazdığı kitap da toplatılmış. Davis, kitabında, mağdur mühendisle röportaj yaptıktan sonra iki adamın gelip kendisine mühendisin güvenilmez, hatta deli olduğunu söylediğini de aktarıyor.

Radyasyon tepesi Çamlıca

İstanbul Çamlıca’daki radyo ve televizyon vericilerinden kaynaklanan elektromanyetik radyasyon, sağlığa zarar verdiği bilinen sınırların onlarca katına ulaşıyor. Başbakan Erdoğan’ın Kısıklı’daki konutu ve önde gelen holdinglerin merkezleri bu bölgede yer alıyor. Bölgede 150 bine yakın kişi ikamet ediyor. Üsküdar Belediye Başkanı Mustafa Kara, elektromanyetik kirlilik ölçümü yaptıran yabancı şirketlerin ve yöneticilerinin bölgede ofis ve ev tutmaktan vazgeçtiklerini belirterek “Ne yazık ki başbakanımız ve Türkiye’de ilk üçe giren şirketler burada.” şeklinde hayıflanıyor.

1990’ların başında özel radyo ve televizyonların kurulmasından sonra Çamlıca, vericilerin yoğun olarak kurulduğu bir merkez hâline geldi. Daha önce tepede polis telsiz ve radyosu antenleri ile TRT vericisi vardı. TRT vericisinin seneler önce yapılmasına rağmen yüksek bir beton kule üzerinde faaliyet göstermesi oldukça manidar. Türkiye’de o tarihlerde radyo ve televizyon yayıncılığı ile ilgili mevzuat bulunmadığı için vericiler kaçak olarak yapıldı. Tepe âdeta bir anten tarlasına dönüştü. Elektromanyetik kirlilik kavramının ise esamisi bile okunmuyordu. O tarihten bu tarafa antenlerin sağlık ve peyzaj açısından sakıncalarını gidermek için Çamlıca Tepesi’nde sembol bir anten kulesi yapılması düşünüldü. Bu amaçla bir proje yarışması açıldı. Ancak yayıncı 17 şirketin bir araya gelerek Anten AŞ adı verilmesi planlanan bir şirket kurması ve TRT önderliğinde icraatta bulunması gerekiyor. Ne yazık ki bu iş neticelendirilemedi.

Sakinler şikayetçi ama...

Çamlıca’dan Adalar’a kadar olan güzergâhta yer yer yüksek değerler ölçülüyor. Yüz binlerce kişi aynı etkiye maruz kalıyor. Kısıklı’da 30 senedir kahvehane işleten Arif Er, mahallede vericilerden rahatsızlığın üst seviyede olduğunu anlatıyor. Kahvehaneye dönerek “Arkadaşlar antenlerden şikâyeti olan var mı?” diye bağırması hemen her masadan karşılık bulunuyor. Genel şikâyetler uykusuzluk, baş ağrısı, sinirlilik... Mahalle sakinlerinden Yunus Ergül, ilginç bir deney yapmış. Ergül, bir dosya kâğıdını atınca vericilere doğru yükseldiğini söylüyor. Kısıklı Mahalle Muhtarı Erkan Kalkan da 3 çocuğu ve eşi ile mahallede ikamet ediyor. Kalkan, “Babamı bir ay önce kanserden kaybettik.” diyor. Mahallede çok sayıda kanser hastası olduğunu söylüyor. Kalkan, mahallede aşırı sinirli olduğunu, iki gün mekân değiştirdiğinde bu ruh hâlinin geçtiğini dile getiriyor.

Kendi ellerimizle ölçtüğümüz, gözlerimizle gördüğümüz bu bölgedeki elektromanyetik radyasyon aslında daha önce de belirlenmişti. Sakarya Üniversitesi Elektrik Elektronik Bölümü Başkanı Prof. Dr. Osman Çerezci, 2001’de ziyaret ettiği iş adamı Can Kıraç’ın villasında şüphe üzerine ölçüm yaptığını kamuoyuna duyurmuştu. Çerezci ve ekibi, Küçük Çamlıca bölgesindeki tek bir verici için güç yoğunluğunu 32 volt/metre olarak belirlemişti. Oysa sınır değer 28 volt/metre idi. Ortamın toplam güç yoğunluğu, bazı uzmanlarca zararlı olduğu yönünde çekince konulan 4,5 watt/metre değerinin çok üstündeydi.

Elektromanyetik kirliliğin sağlık üzerindeki etkileri konusunda çalışmaları bulunan Yeni Yüzyıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. H. Hilmi Sabuncu, televizyon vericisinin çıkış gücünün, baz istasyonundan çok daha yüksek olduğuna dikkat çekiyor. Sabuncu, köylerde tercih edilen en güçlü baz istasyonu çıkış gücünün 40 watt olduğunu, buna karşılık radyo vericisinin çıkış gücünün 4000 watt, bir televizyon vericisinin gücünün ise 40.000 watt civarında olduğunu belirtiyor: “TV vericilerinin bulunduğu Çamlıca’da yapılan ölçümlerde güç yoğunluğu 8,65 watt/m olarak tespit edilmiştir. Bu değer bize, bu alanda sürekli yaşayan insanların vücut sıcaklıklarının normalin üzerinde olduğunu ifade eder. Bu son derece zararlı bir durumdur. Çamlıca ve Kınalıada’da sinyal yoğunluğu ve kanser olguları hakkında araştırma yapılması gerekir.”

Boğaziçi Üniversitesi Elektronik Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Selim Şeker, Çamlıca Tepesi’ne çok benzeyen bir olayın İtalya ile Vatikan arasında yaşandığına dikkat çekiyor. Vatikan’ın televizyon ve radyo verici antenlerini Roma’nın kuzeyine yerleştirdiğini ifade eden Şeker, elektromanyetik kirlilikten rahatsız olan İtalyan vatandaşlarının açtığı dava sonucu yaşanan gelişmeleri şöyle anlatıyor: “Mahkeme, yaptırdığı tespitlerden sonra davacıları haklı bularak vericilerin kaldırılmasına karar veriyor. Vatikan, üst yargıda şansını denedikten sonra son şans olarak davayı İtalya Anayasa Mahkemesi’ne taşıyor. Sonuçta kaybediyor. Sorumlular da ceza alıyor.”

Şeker, Ankara’da radyo ve televizyon vericilerinin bulunduğu Dikmen Tepesi’nde kanser olanların, aynı Anadolu şehrinden göç edip şehrin başka semtlerine yerleşenlere göre fazla olduğu yönünde TBMM’ye soru önergesi verildiğini de hatırlatıyor.

Elektromanyetik dalgaları en aza indirme yolları

Yeni binalar, çocuk yuvaları ve okullar, yüksek gerilim hatlarından ve trafolardan en az 120 metre uzaklıkta inşa edilmeli.

Yüksek gerilim hatlarının tercihen yer altından geçirilmesi sağlanmalı.

Evlerin elektrik tesisatları gözden geçirilmeli.

Televizyon ekranından en az 1 metre uzakta oturulmalı, çocukların TV’yi uzaktan izlemeleri sağlanmalı.

Düşük radyasyonlu bilgisayar ekranı kullanmaya özen gösterilmeli ya da ekran filtresi kullanılmalı, LCD ekranlar tercih edilmeli.

Halojen ve floresan lambalar, okuma lambası olarak kullanılmamalı.

Yatak odalarında TV ya da bilgisayar bulundurulmamalı, varsa kullanılmadığı zamanlarda fişten çekilmeli.

Elektrikle çalışan radyolu saatler yatak başlarından en az 1 metre uzağa yerleştirilmeli ya da pille çalışan alarmlı saatlerle değiştirilmeli.

Saç kurutma makineleri sık kullanılmamalı.

Bebek telsizleri bebek yataklarından en az 1 metre uzağa yerleştirilmeli. Mümkünse bebek telsizleri ses kontrollü mod (bebek ses çıkardığında çalışan) tercih edilmeli.

Kreş, çocuk yuvası, okullar, camiler ve çocuk hastanelerine cep telefonu baz istasyonu kurulmamalı.

Dizüstü bilgisayarlar şarj edilirken açıldığında daha çok elektromanyetik dalga yayar. Dizüstü bilgisayarlar şarj edilirken kullanılmamalı.

Evlerde kullanılan kablosuz telefonlar, kablosuz modemler yatak odası dışına yerleştirilmeli.

Cep telefonları mümkün olduğu kadar az ve kulaklıkla kullanılmalı. SAR değeri düşük modeller tercih edilmeli.

Cebe konulacaksa ön yüzü bedene bakacak şekilde durmalı.

Yatarken aynı odada olmamalı. Sinyal seviyesi düşük yerlerde ya da ulaşım araçlarında daha fazla radyasyona maruz kalmamak için konuşulmamalı.

(Kaynak: Aksiyon / 19 Mart 2012 / Gürhan Savgı)

Hiç yorum yok: