21 Ağustos 2008 Perşembe

Kısıklı’da tramvaylı günler başkaydı...

Kısıklı’yı sorup soruştururken, Kısıklı Meydanı’ndaki Meydan Market’in sahibi Mehmet Küçükkantarcı’nın buraların geçmişini iyi bildiğini duyduk. Mehmet Bey’in yanına gidip birkaç soru sormaya başladığımızda, az ileride duran 70 küsur yaşlarındaki dayısını işaret ederek, “Şimdi büyüğümüz burada dururken benim konuşmam doğru olmaz. Önce ona sorun isterseniz” diyerek, bizi ona yönlendirdi. Biz de, “Kemal” lâkaplı Hüseyin Kuşkonmaz’a uzattık mikrofonumuzu.

Hüseyin Kuşkonmaz, “Buralar hep çayırlıktı. Vaktiyle biz bu meydanda top oynardık” diyor. Bir süre sonra sefere başlayan tramvayın da bu meydandan geçtiğini hatırlatıyor. Tramvayın kaldırılmasından sonra otobüs seferlerinin başladığını belirten Hüseyin Bey, “Ben zaten o zaman belediye otobüs şoförlüğü yapıyordum” diyor.

Eski Çamlıca’ya uzanınca da, Osmanlı Padişahı Sultan Reşad’ın Veliahdı Yusuf İzzettin Efendi’nin Çamlıca Tepesi’ndeki köşkünü hatırlatıyor. Köşk’ün karşısında da, bu civarın güvenliğini sağlayan atlı polislerin kullandıkları ahırlar olduğunu belirtiyor. “Özel kıyafetleri, kırmızı yakaları, önlerinde böyle kayışları vardı” diye anlatarak. Hüseyin Bey’in anlattığına göre, Kısıklı civarında polisler, bekçiler, geceleri de sabaha kadar dolaşırlarmış. Hüseyin Bey, o yıllarda bu civarda asayişi bozan pek bir olay yaşanmadığını, günümüzde de mahallede pek bir tatsızlık olmadığını memnuniyetle ifade ediyor.

“Tomruk bir mesire yeriydi. Bütün halk, çoluğuyla çocuğuyla mesire için oraya gelirdi” diyen Hüseyin Bey, bütün o yeşil alanların yerine binaların yapılmış olmasından üzüntü duyduğunu söylüyor.

Kısıklı Meydanı’nda ayak üstü mikrofonumuza konuşurken, bazen Çamlıca Tepesi’ne, bazen Kısıklı Meydanı’na bakarak eski günleri hatırlıyor:

“Şile’den manda arabaları gelirdi. Burada biraz dinlenirler, sonra yollarına devam ederlerdi. Üsküdar’a, Kadıköy’e kömür götürürlerdi. Bakkal vardı burada. Altunizade’den buraya alışverişe gelirlerdi. Bir de muhallebici vardı burada.”

Yakın yıllara kadar burada faaliyet gösteren İzmir Gazinosu’nun arkasında üzüm bağları olduğunu belirtiyor. “Adanalı Bektaşî Ekrem Bey vardı, buraları olduğu gibi onundu” diyor.

Kim bu Çamlıcalı Haydar?

Zaman zaman adı kulağımıza gelen Çamlıcalı Haydar’ı tanıyıp tanımadığını merak ediyoruz. Acaba Çamlıcalı Haydar, geleneksel mahalle kültürü içinde, mahalle halkının çekindiği ama bir o kadar da sevip saydığı; mahalleyi koruyup gözeten, kötüleri cezalandıran bir kabadayı mıydı, yoksa etrafındakileri rahatsız ve tedirgin eden bir eşkıya mı?

“Çamlıcalı Haydar” ismini hiç duydunuz mu diye soruyoruz. Gülerek “o benim çırağımdı” diye cevap veriyor. “Ufacıktı, geldi. O zamanlar ayağında lastik şoşonlar vardı, kısa pantolonlu filan... Ufacık, şu kadardı ya…” diye tebessüm ederek anlatmaya başlıyor:

“Ben son zamanlarda taksi şoforlüğü yapıyordum, o da geldi benimle beraber filan. Kadıköy-Üsküdar arasında çalışıyordum. ‘Kemal abi, ben de geleyim, ben de geleyim...’ Gel, dedim, takıldı benle, ondan sonra Kadıköy’de kaldı. Orada birileriyle tanıştı, orada kaldı.”

Anlaşılıyor ki, “Çamlıcalı Haydar” diye bilinen bu kişi, Kadıköy’de tanıştığı serserilere uyup, yolunu değiştirmiş, kirli işlere bulaşmış. Hüseyin Bey, “Eve bile gitmezdi, oralarda yatıp kalkmaya başladı” diyor. Sonra bir teğmeni vurduğunu, uyuşturucu işlerine bulaştığını anlatırken, “gazeteler yazdı” diye belirtiyor. Anlattığına göre, Çamlıcalı Haydar’ın sonu da kötü olmuş:

“Kavgalar, polis öldürmeler bilmem neler derken, sonra hapishaneye düştü. Gani diye birisi vardı, kumarhanesi vardı, haraç isterdi. Oğlunu gönderdi hapishaneye. İçeriden de gardiyanlara tabanca verdirtti para ile, içeride vurdurttu oğluna.”

Hüseyin Bey, Çamlıcalı Haydar’ın Çamlıca’ya pek uğramadığını da belirterek, “Kadıköy ve gazhaneye takılırdı. Orada Araplar maraplar vardı, onlarla takılırdı” diyor. Anlaşılan, Haydar bir kabadayı değil bir eşkıya imiş. Lâkabı “Çamlıcalı Haydar” olsa da, Çamlıca kültürü ile hiçbir ilgisi de yokmuş. Bir serseri, bir çete mensubu olarak yaşamış ve macerası hapishanede öldürülerek noktalanmış.

Kısıklı rant alanı oldu ve tüketildi

Hüseyin Kuşkonmaz’ın ardından, tekrar Mehmet Küçükkantarcı’ya uzattık mikrofonumuzu. Kısıklı’daki sosyal değişimi sorduğumuz 1954 Kısıklı doğumlu Mehmet Bey, insanlar arasındaki sosyal ilişkilerin, saygı ve sevgi anlayışının zayıfladığını düşünüyor. Ekonomik bakımdan bir değerlendirme yapmasını istediğimizde de, eskiden Şile’ye giden turistlerin Kısıklı’da konaklayıp alışveriş yaptıklarını, bunun da bu yöreye ticarî bir canlılık kazandırdığını, şimdilerde bu canlılığın hayli azaldığını belirtiyor. Dayısı Mehmet Bey gibi o da İzmir Gazinosu’nu hatırlıyor ama bambaşka bir sebeple: “Hepimiz orada sünnet olurduk. Ben de 1962’de orada sünnet oldum.”

Mehmet Bey, eski otobüsleri de nostaljik duygularla hatırlıyor ve anlatıyor: “Kısıklı durağımız vardı burada. 1 numara Kadıköy’den, 9 numara Üsküdar’dan buraya gelirdi. Tramvay zamanından kalan numaraydı onlar. O kaldırıldı. Eski muhitlerin kaybolduğu gibi, bizim Kısıklı da kayboldu. Villalara kaydı, tepelere kaydı; bu mahalle bu kadarcık bir yer olarak kaldı. Sit alanı olduğu için inşaat izni de yok. Transit geçit yeri gibi bir yer oldu şu anda.”

Tramvaylı günler başkaydı

Tramvaylı günlerden bahsetmesini istediğimizde de “muhteşemdi canım” diyerek başlıyor anlatmaya. Kısıklı’nın göbeğinde, İngilizler’den kalma bir gözetleme kulesinin plantonluk olarak kullanıldığını söylüyor. “Oradaki memur bir zile basar ve tramvay hareket ederdi. Fakat insanlar o kadar birbirlerini tanıyorlardı ki, meselâ işe gidenler diyorlar ki ‘Aman vatman Bey biraz bekleyin, Ahmet Bey yokuştan geliyor’... Vatman da bakıyor Ahmet Bey geliyor, 1-2 dakika bekliyor, o da biniyor gidiyor. İnsanların birbirlerine saygısı, sevgisi vardı. Mümkün değil, ben tramvayda oturduğumu hatırlamam. Şuradan binerdim boşken, bakardım benden 3-5 yaş büyük birisini görünce hemen ayağa fırlardım. Şimdi bakıyorum, ufacık çocuklar uyuma numarası yapıyor. Tramvaylı günler başkaydı yani…”

Bir mesire yeri olarak Çamlıca Tepesi eski yıllarda da büyük bir rağbet görürmüş. İnsanlar diğer semtlerden otobüslerle gelir, Kısıklı’da inip alışveriş için dükkânlara akın ederler, sonra da Çamlıca’ya çıkarlarmış. Akşam saatlerinde dönüşte aynı curcuna yaşanır, kimileri araçlarla, kimileri de yürüyerek evlerinin yolunu tutarmış.

Yazlık sinemalar

Mehmet Bey, “Bizim özlemimiz de yazlık sinemaydı” diyor ve şunları anlatıyor: “Burada yoktu, Bağlarbaşı’nda 4-5 tane yazlık sinema vardı. Geceleri yürüyerek sinemaya giderdik. Onikide, oniki buçukta çıkardık. Şimdi Medical Hospital’ın olduğu yerde Çiftlik sineması vardı, en iyisi oydu. Şimdi Bağlarbaşı’nda Fortis Bank’ın yanındaki boş olarak duran arsada Neşe sineması vardı. Sonra Toprak Pasajı’nın arkasında vardı Ant Sineması diye.”

Mehmet Bey, tramvaylı, sinemalı günleri yad ederken, akşam yürüyüşlerini hatırlayınca, Altunizade’den Kısıklı’ya kadar, yolun her iki yanındaki ağaçların adeta bir tünel oluşturduğunu da belirtmeden geçmiyor.

Çileğin kokusunu unutmamış

İlkokulda okurken arada sırada öğretmenlerinin kendilerini Tomruk’a pikniğe götürdüğünü anlatan Hüseyin Bey, o mevkide çilek tarlası olduğunu belirtiyor. Şimdi küçük bir musluktan çok sınırlı olarak su alınan Tomruk çeşmesinin vaktiyle bilek kalınlığında oluklarından gürül gürül suların aktığını da hasretle anlatıyor. Kısıklı merkezinin bir rant alanı hâline geldiğini kızgınlık içinde ifade ediyor. Vaktiyle yukarı kısımlarda bamya yetiştirildiğini söylüyor. “Çilekçi Yusuf amca vardı. Ben küçüktüm. Çileği oradan getirirken, kokusu buraya gelirdi” diyor. Sonradan kaldırılan İzmir Gazinosu’nun aşağı kısımlarında vaktiyle üzüm bağları olduğunu, sepetlere doldurulup satıldığını söylüyor.

Kısıklı Abdullahağa Camii’nin hemen altında, (Çömlek’in eski yerinde) hayli eski bir çay bahçesi olduğunu da hatırlatırken, oradaki ağaçların kesilmesinden duyduğu üzüntüyü de ifade ediyor. Çömlek’in Çamlıca’ya taşınmasının ardından boş kalan bu yerde belediyenin henüz herhangi bir çalışma yapmadığını söylüyor.

Gösteriş için restoranlarda iftar veriliyor

Eski Kısıklı’da Ramazanları soruyoruz, özlemle anlatıyor o günleri: “Ramazanlar bolluk bereket içinde geçerdi, yağardı yani. Hali vakti yerinde olanlar çoktu, iftarlar verilirdi. Şimdi hepsi göstermelik, restoranlarda veriliyor iftarlar. Bilmem kimin iftarı var bilmem ne restoranda, diyorlar. Eski tadı tuzu kalmadı ama buna da şükür diyoruz; beterin beteri var çünkü.”

Hiç yorum yok: